Düşünce ve Kuram Dergisi

Radikal Demokrasi ile HDP’nin Macerası veya Demokrasi Mücadelesini Radikalleştirmek

Sezai Temelli

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) içinde biçimlendirdiği programıyla siyaset sahnesinde yer aldığı günden bugüne Radikal Demokrasi kavramıyla birlikte anılan Halkların Demokratik Partisi (HDP), radikal demokrasi söylemini 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında toplumla buluşturdu. HDP, “Yeni Yaşam Radikal Demokrasidir” diyerek programını ilk kez biçimlendirmiş, böylece bir tarife kavuşturmuş oluyordu. Radikal Demokrasi, partinin tüm bileşenleri tarafından kalıcı ortak bir mutabakatı tarif etmese de, bileşenlerin tüm farklı söylemleri ile var olabilecekleri bir buluşmanın adresini gösterebilmişti. Bu adres, felsefi-teorik tartışmaları muhafaza ederek, geçici bir mutabakata işaret etmekteydi. HDP’nin radikal demokrasi söylemi siyasi partilerden çeşitli politik-toplumsal yapılara, toplumsal mücadele alanlarından bireysel katılımlara kadar birçok özgünlüğü, tikelliği buluşturabilen gizemli formülasyondu adeta. HDP mümkün görünmeyeni mümkün kılabilmişti. Yan yana gelemezleri yan yana bir mücadele formunda buluşturabiliyordu. Etnik, dinsel, yaşamsal farklılıkları birlikte eyleyen bir buluşmaya çağırıyordu ve bu çağrı karşılık buldu.

Sonrasında gelen 7 Haziran seçimleri demokrasi meselesinin nasıl inşa edilebileceğine yaklaşım açısından güçlü bir adıma tekabül etti. Radikal demokrasi söylemsellikten uygulanabilir program olmaya doğru önemli bir adım atıyordu. Türkiye’nin batısının yüklediği anlam ile doğusunun yüklediği anlam farklılıklarına rağmen radikal demokrasi deyim yerindeyse, tutmuştu. Söylemin tekabül ettiği karşılık yeterince tartışılmaksızın hızla bir kabule ulaşması siyasi iklimin, barış beklentisinin, müzakere sürecinin yaratmış olduğu umut ortamından kaynaklanıyordu ve bu ortamın HDP ile olan ilişkisi, Partinin Radikal Demokrasi söylemini kendiliğinden değerli kılıyordu. Aslında Radikal Demokrasi tartışması yeterince olgunlaşmadan demokrasi mücadelesi radikalleşiyordu.

HDP’nin radikal demokrasi söylemi, teorik referanslarını Açık Marksizm içindeki tartışmalarından almakla beraber, Öcalan’ın tezleri ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin radikal demokrasi kuramını yeniden yorumlayan yaklaşımına daha yakındır. Laclau ve Mouffe’nin ‘Hegemonya ve Sosyalist Strateji’ kitabıyla başlayan sol içi tartışmalar kapsamında kestirmeden radikal demokrasi konusunun liberal varyantta gelişen okumalarına karşı HDP, devrimci bir okumayla karşılık vermeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımın kapitalist moderniteye karşı yeni bir itirazı ortaya koyduğu unutulmamalı. Sosyalist demokrasinin tıkanmışlığını Ortadoğu’nun ve Kürt Sorununun dinamikleri çerçevesinde yeniden yorumlayarak ve bu yorumun küresel bir uzam ve kriz zamanıyla ele alarak komünal bir toplumsallık altında siyasal olanla toplumsal olanı buluşturmaya yönelik bu itirazın, kapitalist sistemi ve ulus devleti aşamaya yönelimi gerçeğinden de hareketle, bir geçiş dönemi programı olarak HDP içinde yeniden yorumlandığını söyleyebiliriz. Radikal demokrasi, demokratik cumhuriyet ile cumhuriyetin milliyetçilikten arınması, demokratik özerklik ile vesayetin sönümlenmesi ve demokratik konfederalizm ile ulus devlete aşkın bir yönetilebilirliğin hayata geçmesi olarak betimlenebilir. HDP’de bu sınırlara ulaşılamamış olsa bile, Partinin radikal demokrasi söylemi; demokratik cumhuriyette tüm farklılıkların eşit vatandaşlık anlayışında buluşması; yerel demokrasi ile merkezi vesayetin geriletilmesi; kadın, ekoloji, emek mücadelelerinde anti kapitalist bir düzlemde hareketliliğinin sağlanması, ekonomik alanın demokratikleştirilmesi olarak gelişmektedir.

Bu anlamıyla liberal demokrasiden bir kopuşu içinde barındırdığı gibi, bu kopuşun yöntem ve süreç okumalarının belirli farklılıkları taşıdığı da bir gerçekliktir. Radikal demokrasi burjuva demokrasisine karşı bir seçeneği ortaya koyarken, bu seçenek yeni toplumsallığı, emeğin yeni formunu ve buna bağlı olarak gelişen yeni mücadele biçimlerini de kapsayan haliyle siyasal olanın toplumsal olanla buluşmasını veya toplumsalın siyasallaşmasını yeni bir estetikle olanaklı hale getirebilecek bir zemin var ediyor. HDP bu zeminin üzerinde yol almaya çalışıyor.

 

Uzun Yirminci Yüzyıl’dan Kalan

Bugünün arka planı, tartışmaların sağlıklı gelişimi için kaçınılmaz bir dikkate muhtaç. Arrighi’nin ‘Uzun Yirminci Yüzyıl’ kitabı kapitalizm anlatısını Ceneviz çevriminden başlatıp Amerikan çevrimine kadar getirir. Arrighi daha sonra yazdığı ‘Adam Smith Pekin’de’ kitabıyla kapitalizmin geleceğini Pekin’de, Çin çevriminde görür. Her çevrim aslında kapitalizmin zaman yolculuğundaki evrelerinin anlamlandırılmasıdır. Her çevrim üretim süreçlerinin farklılaşmasına işaret ederken, emek ve yaşam döngülerini de yeniden tanımlar. Toplumsal olandan siyasal olana ve iktisadi olana kadar tüm ilişkiler düzleminin kapitalist çevrimlerin özgünlüğünde yeniden biçimlenişi ve buna bağlı olarak iktidar sermaye ilişkisi, bu ilişkinin yönetsel yapılara içkin hale gelmesi ve toplum üzerindeki tahakkümü aslında emeğin yeniden düzenlenmesiyle doğrudan ilintilidir.

Kapitalist sistem artı değer üretimi ve bunun bölüşüm süreçlerinin belirlenimi olarak en yalın haliyle tarif edilecekse, kritik değişken hiç kuşkusuz burada artı değer olacaktır. Sermaye birikimi artı değerin yeniden üretimine bağımlıdır ve bu süreç bir toplumsal formasyon olarak biçimlenir. Bu biçimlenme toplumsalın sadece üretim alanıyla değil, tüm yaşamsal alanlarla birlikte düzenlenebilme zorunluluğunu bize gösterir. Bu bir yanıyla da bizi kapitalizm ve demokrasi ilişkisine ulaştırandır. ‘Özgür emek’ ve bu özgür emeğin artı değer üretim süreçlerine tabi kılınabilmesi, bu tabi kılınma süreçlerinde toplumsalın siyasaldan kopuşu ve toplumsalın yönetimi, kapitalist algoritmanın en yalın çevrimi olarak şematize edilebilir.

Bu sistemik kurgusallık liberalizmin ekonomi ve siyasalı birbirinden ayrıştıran felsefi yaklaşımı üzerinden ideolojik referanslarını oluşturmuştur. Bu ayrışma bir yanıyla toplumsalın siyasaldan kopuşunu, diğer taraftan sermayenin iktidar bloğu içinde biçimlenebilmesini de olanaklı kılar. Toplumsalın siyasaldan kopuşu, emeğin ücretli emek alnına sıkışmasına ve artı değer üretimi ile onun yeniden dağılımına müdahil olamamasına yol açarken, siyasalın sermaye çevrimi öznelliğinde iktidar alanına taşınması kapitalist devlet formunu geliştirir.

Kapitalist devlet formu toplumsal sermayenin yönetimidir aynı zamanda. Burjuvazinin sermaye çevriminin sürekliliğinin sağlayabileceği siyasal alanın kontrolü böylece sağlanmış olur. Bu kontrol mekanizmalarının biçimlenişi emek sermaye çelişkisinin düzenlenmesiyle şekillenirken, aslında toplumsal olanın da düzenlenmesi dolaylı olarak sağlanmış olur. Özgür emek formunun aslında emek gücü ve ücretli emek ilişkisinin sağlanabilmesi ve buna bağlı emek verimliliği üzerinden sermaye birikiminin kesintisizliğini sağlayacak artı değere ulaşma mekanizmasını var edebilmesi, toplumsalın kontrollü serbestiyetiyle olanaklıdır. Bu olanaklı hal liberalizmin felsefi alanda dile getirdiği özgürlük söyleminin siyasal alanda burjuva demokrasisi olarak gerçekliğe kavuşmasını sağlar.

Demokrasi ve kapitalizm ilişkisi ise geç yirminci yüzyılda daha belirgin hale gelir ve özellikle kapitalist modernitenin başlangıcıyla birlikte burjuva demokrasisi iktidar sahnesindeki yerini pekiştirir. Kapitalist modernitenin 1848 sonrası belirginleştiğini ve bunun 1968’e kadar kesintisiz süregeldiğini söyleyebiliriz. 1968 sonrası yaşanan kriz sadece iktisadi alanla sınırlı bir krizi değil, topyekûn kapitalizmin moderniteyle olan kurgusallığının da kriziydi. 1848 öncesi pre-kapitalist yapılardan kapitalistleşmeye doğru süren, manufaktür döneminin hızlı yolculuğu yaygın birikim altında gelişirken, profesyonel işçi figürü toplumsalın dönüşümünü belirleyendi.

1848 sonrası büyük ölçekli endüstrinin gelişimiyle birlikte modern devletin inşası da hızlanmıştır. İşçi profesyonel olmaktan kitlesel işçiye dönüşürken, zanaatkâr fabrikaya sokulur, toplumsal yabancılaşma da hızlanır. Kitlesel üretim, kitlesel efektif tüketime, yeterli emek verimliliğine, finansal sermayenin inşasına, tekellerin kurulmasına, emperyalist gelişmeye bağlı kurumsallığın düzenlenmesine muhtaçtır. Modern devlet bu anlamıyla düzenleyendir. Sermayenin düzensiz bir formda Marx’ın kar hadlerinin düşüşünde açıkladığı üzere, sermayenin organik bileşimine bağlı gelişen çöküş halleri, aslında çok daha karmaşık bir toplumsallık altında birikim krizinin kaynağını oluşturmaktadır. Birikim krizlerinin sermayenin değersizleşmesine yol açtığı, bu değersizleşmenin siyasal alanın da çöküşüne neden olacağı düşünüldüğünde, düzenleme kapitalist rejime kaçınılmaz olarak içkindir. Ulus devlet formu bir pazar yapılanması ve bu yapılanmaya bağlı birikimin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik iktisadi uzam ise, modern devlet bu pazarın sermaye adına düzenleyicisidir.

Katı olan her şeyin buharlaştığı yüzyıldan her şeyin kapitalist üretim süreci içinde yeniden katılaştığı yüzyıla geldiğimizde, arkasında taşıdığı emperyalist dönemin sancıları ile kapitalizm iki büyük dönüşümü yirminci yüzyılda yaşadı. Demokrasi meselesi de bu büyük dönüşüm sürecinin etkisiyle liberal demokrasinin varyantları olarak farklılıklar sergiledi.

İlk büyük dönüşüm ikinci paylaşım savaşı öncesi başlayan büyük krizin etkisi ve savaş sürecinde ortaya çıkan gelişmeler dönemidir. Avrupa faşizminin yenilmesi, kapitalizmin merkezinin transatlantiğin diğer yakasına taşınması, Avrupa’nın yeniden inşası, ekonomide fordizmle, düzenlemede Keynescilikle liberal demokrasinin bir yüzyıl boyu sürdürdüğü formu sosyal demokrasiye dönüştürüyordu. Fordizmin kitlesel üretim ve tüketim denklemi içinde üretim, devasa fabrikalarıyla toplumsal yaşamın tüm dinamiklerinin belirlenimini fabrika içine davet ederken, sosyal üretim ve buna bağlı gelişen toplumsallık bu üretim sürecinin türevseli olarak biçimlenmekteydi. Siyasal olan, iktidar çeperine çekilirken; sermaye, endüstri alanındaki teknolojik gelişmeleri hızla değersiz kılacak bir ivmeye kavuşmuştu. Kapitalizmin altın çağını oluşturan bu süreç sosyal üretimin genişlemesine bağlı olarak toplumsalı sosyal haklar alanında tutarken aynı zamanda siyasal olandan sınıfsal mutabakat akdiyle uzak da tutabiliyordu.

Bir mutabakat dönemi olarak anılan bu süreç emek sermaye çelişkisinin işçi sınıfı hakları ölçeğinde gerilimi en düşük bandına tekabül ediyordu. Demokrasi sosyal demokrasi olarak bu döneme iz bırakırken, sınıfsal gerilimin azalmasını sağlayan en önemli faktör de sosyal politikalar alanındaki gelişmeler oluyordu.

 

Neoliberal Dönem; Krizin Yapışkanlığı

Fordizmin çöküşü ise ikinci büyük dönüşümü getirdi. 1970’lerde başlayan bu dönüşüm neoliberal dönem olarak adlandırılan döneme geçişi sağladı. Mutabakatın bozulduğu, kitlesel üterim tüketim hattının çöktüğü, fabrika toplumunun çözülmeye başladığı büyük ve yapışkan bir kriz sistemin büyük bir dönüşümünü bir kez daha gerçekleştirdi.

70’lerin iktisadi krizi beklenmedik ölçüde toplumsalın krizine de neden oldu. Siyasalın iktidar alanında sıkışmışlığı, krizle birlikte çevre ülkelerde baskıcı rejimlerin hızla hayata geçmesine neden olurken, merkez ülkelerde de sosyal haklara ciddi bir saldırıyı beraberinde getirdi. Sanayi evrimi, 3.0 üzerinden kitlesel emekten toplumsal emeğe geçişi zorlarken, sosyal demokrasi yerini muhafazakar demokrasiye bırakıyordu. Küreselleşme çağı kapitalizmin altın çağını sonlandırırken, finans sermayenin serbest dolaşımına bağlı olarak siyasalın yeniden biçimlenme süreci başlıyordu.

Emeğin yeni disiplin mekanizması Taylorist karakterden neoliberal düzlemde farklı bir forma taşındı. Emeği kontrol ederek toplumsalı biçimlendiren kapitalist sistem fabrika toplumu sonrası kontrol mekanizmalarını yeniden biçimlendirmek zorunda kalmıştı. İş disiplin mekanizmaları, toplum disiplin mekanizmalarıyla yer değiştirmeye başlamıştı.

Fabrika toplumun dağılması, işçilerin yeni endüstriyel devrim içinde yeterli yer bulamayışı, iletişim ve bilgi teknolojilerinin hızlı gelişimi emek-sermaye ilişkilerini de yeniden düzenlemekteydi. Bu düzenleme kuşkusuz kapitalizmin yeniden katılaştırdığı yapıların sürdürülebilirliğini zora sokan bir gelişmeydi. Kapitalist modernitenin krizi derindi. İktisadi olan büyük kriz, toplumsal ve siyasal alana hızla nüfuz ediyordu.

Sistem, uzlaşı sürecini baskı ve şiddetin olağanlaştığı güvenlikçi politikalar dönemi ile ikame etmekteydi. Bu yeni dönem, fabrika toplumunun sosyal mutabakatı yerine zora dayalı güvenlikçi politikalar özelinde siyasalın toplumsalla olan ilişkisini yeniden düzenlemekteydi. Toplumsalın siyasaldan uzaklığı şimdi sosyal haklar yerine güvenlikçi politikalarla sağlanmaktaydı. Savaş düşük yoğunluklu güvenlik politikalarının aparatına dönüşmüştü ve bu haliyle istisna olmaktan olağan hale geçerek küreseli boydan boya kaplamaktaydı.

Şiddetin bir başka formu da yitirilen haklar ve kaybedilen refah ile ortaya çıkan hızlı yoksullaşmaydı. Toplumsalın siyasal alan dışında kendisini yeniden ürettiği sosyal alanda ortaya çıkan bu yoksullaşma ve yoksunlaşma baskısı örgütlü bir sınıf hareketi eksikliği nedeniyle direnişi getiremedi. Mutabakat döneminde proleter kimliğe kavuşamayanlarla proletaryanın ilişkisizlik hali, siyasal tarafından üretim disiplinci bir modelle düzenlenirken, toplumsallık fabrika çevresindeki sosyal gettolara hapsedilmişti. Gettoların yıkılmasıyla başlayan toplumsalın farklılıklarla yüzleşmesi, kendi kimliğini tanıması ve onu görünür kılması yeni bir siyasallaşmayı çağırıyordu. İktisadi kriz toplumsalla siyasalın başka bir düzlemde iktidarın tüm boyunduruk mekanizmalarına rağmen buluşmasına olanak sağlıyordu. Toplumsal emek kitlesel emeğin boyunduruk mekanizmalarına meydan okuyordu.

 

Sonuç Yerine;

Endüstri 4.0 olarak tariflenen yeni teknolojik gelişme ve bunun toplumsal alandaki yansımaları giderek ürkütücü bir serüveni yaratıyor, insansız yaşamı inşa ediyor. Robotik gelişim, iletişim ve bilgi teknolojilerinin ulaşabileceği son safhayı tamamlamak üzere. Sistem kendi var ettiği katılıkların bizzat toplumsal olan tarafından sökülmesine karşı yeni katılıkları yapay zekâ üretimiyle var etmeye çalışmakta ve yarını insansız bir üretim şablonunda biçimlendirirken tüm yaşamı sanallaştırıyor. Kitlesel yoksulluk, doğanın hızla tahribatı, şiddetin yaygınlaşması, göç dinamikleri, savaş halinin istisna olmaktan çıkması, kötülüğün sıradanlaşması bu sanallığın yıkıcı gerçekliğidir.

Radikal demokrasi tartışmaları, 90’ların sancılı yılları içinde sınıfın toplumsallaşması sürecini okumaya yönelik çabaların bir izdüşümüdür aynı zamanda. Proleter bir sınıf anlayışı ile proleter düzlemi hızla kaybeden bir birikim-üretim sürecine, sendikal ve sınıf partileri deneyimlerini yeniden üreterek müdahale etmeye çalışan sol, aradığı sınıfı bir yüz yıl geride bıraktığını 2000’li yıllara geldiğinde, karşılaştığı devasa prekarya ile yüzleştiğinde hissedebildi. Şimdi her şeyi, başta da Marksist literatürü yeniden okumak gerekiyor. Kapitalist üretim algoritmasına bağımlı bir sosyalist demokrasi anlayışı yerine, bu büyük alt üst oluş döneminde anti-kapitalist bir yol arayışı olarak radikal demokrasi bu okumalarla gelişebilir.

Seattle’da başlayan direniş hareketleri aslında sınıfın, toplumsal emeğin siyasalla yeniden buluşması anlamında güçlü bir hamleydi. Kapitalizmin kurgusallığına karşı hakikatin sesi cılız da olsa duyulur olmuştu. Paradigma her yerde değişime muhtaçtı. Değişim gecikmedi, beklendiği yerden en güçlü refleksi var etti. Ortadoğu haklarının tek devletsiz halkı içinden devleti, kapitalist moderniteyi aşmaya yönelik hamle geldi. Bu değişimin jeopolitiği ve bu jeopolitiğin ortaya çıkardığı mücadele dinamikleri tüm anti kapitalist mücadele formları için önemli bir gösterendir.

Toplumsalın siyasalla buluşması için büyük bir enerjinin açığa çıktığı 21. yüzyılda geçmişin fabrika toplumunu çağırmak yerine bugünün toplumsalını örgütlemek, çokluğun siyasalla olan buluşmasını hızlandırmak büyük önem taşıyor. Sınıfın toplumsallaşması endüstri 4.0’a karşı büyük bir mücadelenin adı da olacaktır.

HDP’nin radikal demokrasi yolculuğu sisteme ve iktidara karşı çokluğun mücadelesinin örgütlenmesi çabasıdır. Şimdi emeğin değerin yegâne yaratıcısı olduğundan hareketle, emeğin toplumsallaşmasını, emek zamanın ve ücretli emeğin boyunduruktan kurtulmasını hep birlikte kutlamaya, yeni geleni karşılamaya hazırlanmalıyız..

 

 

 

 

 

Kaynakça

  • Arrighi, G., Uzun Yirminci Yüzyıl, İmge
  • Bauman, Z., Akışkan Modernite, Can
  • Berman, M., Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, İletişim
  • Bonefeld, W. et.al. (der.), Açık Marksizm, çev. Şükrü
  • Alpagut, Otonom
  • Bookchin, M., Modern Kriz, Sümer
  • Jessop, B., Devlet Teorisi, Epos
  • Jongerden, J., Demokrasiyi Radikalleştirmek, Wageningen Üniversitesi Araştırma Metinleri
  • Laclau, E. ve Mouffe, C., Hegemonya ve Sosyalist Strateji, İletişim
  • Marx, K., Grundrisse: Ekonomi Poltiiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, Birikim
  • Negri, A. Ve Hardt, M., Duyuru, Ayrıntı
  • Negri, A. Ve Hardt, M., Çokluk, Ayrıntı
  • Negri, A. Ve Hardt, M., Ortak Zenginlik, Ayrıntı
  • Therborn, G., Markizmden Post Marksizme, Dipnot
Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.