Düşünce ve Kuram Dergisi

Demokratik Özerklikle İnanç, Sanat, Sosyal, Kadın Ve Sağlık Çözümü

Şadiye Manap

Tüm kültürlerin, etnisitelerin, farklılıkların, mezheplerin çatı kimliği demokratik ulustur. Demokratik ulusun somutlaştığı, hayat bulduğu politik alan ise “demokratik özerklik’ tir. Demokratik özerklik, özgünlüğün özgürlüğüdür. Bu özgünlük sadece toplumsal formları ifade eden kimlikleri kapsamamaktadır. Bu özgünlük yaşamın her alanına ilişkindir. Ulus devletin katı merkeziyetçi yönetim anlayışına karşı özgün demokratik yönetimini oluşturulmasıdır. Kapitalist modernitenin ve küresel güçlerin dayattığı tekelci, kara dayalı ekonomiye karşı, özgün toplumsal ekonominin geliştirilmesidir. Ulus devlet kapitalizminin doğayı tahrip eden endüstriyalizmine karşı çevreye duyarlı ekoloji dostu endüstrisini yaratma özgünlüğüdür. Nesnelleştirilen, milliyetçilikle tek tipleştirilen vatandaşın, bireysel olarak özgün şekillenişi, özgün varoluşunu gerçekleştirmesidir. Devletin bir avuç elitin ve oligarşik bürokrasinin çıkarları doğrultusunda hazırlanan hukukuna karşı, yerel güçlerin sosyolojik özgünlüğüne paralel, özgün hukuki ve ahlaki normlarını oluşturmasıdır. Tek ulus, tek dil, tek devlet adı altında adları değiştirilen coğrafyaların yeniden özgürlüğüne, tarihselliğine kavuşmasıdır. Bu özgünlükler kültürü, eğitimi, sosyaliteyi, sporu, sanatı vb. her alanı kapsayan özgünlükler diyarıdır. Demokratik özerklik yaşanılan toprağın rengiyle dünyanın rengini almayı esas alır. Ya da tersten, dünyanın rengini yaşanılan coğrafyaya taşımayı ilke edinir. Dolayısıyla yerelliği temel alan Demokratik Özerklik’i muhafazakârlık kendi yerelliğine hapsolma olarak özdeş kılınamaz. Ama evrenselleşme adına da küreselliğin yarattığı gibi yerelden, yerelin orjinliğinden de kopmaz.
Demokratik özerkliğin yerelliği, coğrafiliği sınırlarla değildir. Mevcut sistemde çizilen sınırlar yapaydır. Hakikati içemez. Daha çok hiyerarşik devletçi uygarlığın, ulus devletin yaratımlarıdır sınırlar. Demokratik özerkliğin mekansallığı sınırla ilgili değildir. Bir bireyin, bir halkın, topluluğun anılarını yaşadığı yeri ifade eden İlk görüldüğü, ilk sevildiği, ilk gözyaşı döktüğü, ağıt yaktığı, halay çektiği, dilini geçmişini öğrendiği bir yerelliği içerir. Bu bağlamdaki her yer demokratik özerkliğin inşası için mekândır. O mekânda demokratik özerklik inşası gerçekleşebilir.

Dolayısıyla demokratik özerklik, demokratik ulustan, demokratik ulusun tanımından kopuk ele alınmamalıdır. Nihayetinde demokratik özerklik demokratik ulusun plüralizmi içerisinde hayat bulur. En yakın ifadesiyle demokratik özerklik, belli bir coğrafyada yaşayan bireylerin, grupların, halkların, inançların, cinsiyetlerin, kimliklerin tanındığı ve kendi haklarında kendilerinin karar verip, kendilerini yönetmesidir. İdare etmesidir. Demokratik ulus bir üst kimliktir, çatıdır. Demokratik özerklik yerel kimliktir, yerel kimliğin kendini yönetmesidir.

İnançsal Boyut

Her kültürde inanç tartışmasız bir olgudur. Manevi alanda, ahlakilik boyutunda temel rol oynayan olgulardan biridir. Ulus devlet bu noktada yozlaştırıcı bir rol oynamıştır. Bir yandan laiklik adı altında dinsel guruplarla çatışırken, diğer taraftan onları baskı altına alma, sınırlandırma, dejenere etme ve yobaz olarak yaftalandırıp marjinalize etme çabası sergilemektedir. Bunun temelinde ulus devletin çıkış koşullarında burjuvazinin kilise ile giriştiği iktidar kavgası vardır. Ama öte yandan da resmi din, mezhep adına diğer tüm dinsel inançlar, devletin ve devletli toplumun çıkarlan doğrultusunda dizayn edilmeye çalışılmıştır. Bu açıdan ulus devlet yapılanmalarında din ve inanç özgürlüğünün var olduğunu söylemek doğru değildir. Kültürlerin önemli bir öğesi olarak, diğer öğeler gibi baskılanmıştır.

Toplulukların önemli bir kültür parçası olarak dinsel guruplarla dayanışma, özgürlük ve hoşgörü esasına denk bir yaklaşım sergilemek Demokratik Özerklik’in önemli bir görevidir. Kültürel alanda bu grupların varlıklarını uzlaşı kültürü içerisinde koruyup geliştirmeleri elzemdir. Bu imkân ve olanağı karşılıklı anlayış temelinde, uçlara kaymadan geliştirmek önemli bir çaba olacaktır. Bu yaklaşım kültürel zenginliğin, renkliliğin de bir gereğidir.

Sanatsal Boyut

Sanatsal alanda da Demokratik Özerklik özgün sanat-sanığın, sanatsal değerlerini yaratmayı özgür toplumun estetik kriterlerinin gereğidir. Tüketici, popüler ve sümularklara dayalı fantastik sanata karşıdır. Bunun yerine, toplumsal hakikatin realitesine ulaşma, tarihsel estetik dayanaklarıyla aktüel gereksinimlerini bütünleştiren sanatı yaratmayı esas alır. Eril, cinsiyetçi, toplum gerçeği yerine komünal, anaerkil kültüre dayalı özgün motiflerin ortaya çıkmasının imkânlarını sunar. Bu konuda destek olur. Maddi ve manevi dayanaklar oluşturur. Özellikle tüketici, kapitalist modemitenin pornografik, festival ve sanal âlemdeki toplumsal hakikatten uzaklaştırıcı anlayış ve felsefisine karşı yoğun bir mücadeleyi ön görür.

Bu eksende sözlü ve yazılı edebiyata büyük önem verir. Doğayla insanın kopan bağlarını tüm diğer faktörlerden önce sanat ve edebiyat gerçekleştirecektir. Bu manada beslenme kaynağı olarak sanat ve edebiyata öncü bir misyon verir. Folklorik motiflerin canlanmasını sağlar, tüm etnik, kültür ve sosyal bakış açılarının canlılığını ve güncelliğini ortaya koyar. Toplumsal doğayla çevresel doğanın birlikteliğini ve ahengini, estetiğini, şiirselliğini tüm yalınlığıyla gözler önüne serer.

Bu çerçevede kültürün, tarihselliğini, kültürün aktüelliğini, mimarisini ve toprağıyla yaratmayı öngörür. Sanatta özgürlük kültürlerin özgürlüğüyle dışa yansır. Alternatif festivaller, sinema, şiir, resim, heykelcilik vb.’lerini yerelliğin rengiyle yansıtır. “Yerellik özgünlüktür” anlayışla yerelden evrenselliğe dönük sanatsallığı benimser.

Sosyal Boyut

Toplumsal yapılanmalar son derece karışık oluşumlardır. Bu karmaşıklık ve giriftliğin, iç içeliği sosyal yaşamda yasanın görünür. Hayatın bütün faktörlerinin somutlaştırarak bir bedene büründüğü alan, toplumsal yaşam alanıdır. Dolayısıyla Demokratik Özerklik’in sosyal boyutu, en üst düzeyde demokratik olmak durumundadır. Yaşamın demokratikliği, sistemin demokratik niteliğinin yansımasıdır, iz düşümüdür. Hukukun, siyasetin, ekonominin, ekolojinin, kültürün, sanatın, iletişimin, ulaşımın, sağlığın, hizmetlerin ve daha birçok olgunun iç içe geçtiği, birbiriyle etkileşime dönüştüğü ve yansımalarım gösterdiği zemin sosyal yaşam zeminidir. Aynı bağlamda tüm toplumsal kesimlerin birbiriyle ilişkilendiği, etkinlik gösterdiği, kendi rengini kattığı bir boyuttur sosyal alan. Keza bireylerin toplumsal grupların farklı kesimlerin sosyalleştiği, sosyal ilişkilerini şekillendirdiği alan yine bu alandır. Dolayısıyla önemle üzerinde durulması gerekir.

Modernite ve ulus devlet; iktidar, sınıf ve devlet üzerinden gelişmiştin Sosyal yaşam ve sosyallik üzerinden de bu üç olgunun kendini gösterip hissettirmesi, etkin kılmak istemesi anlaşılır bir durumdur. Zira doğalarında olan bir durumdur. Üst sınıf; elit kesimin devleti temsil eden ordu, yargı, milletvekili, polis vb. sosyal alanda ayrıcalıklı olması sadece bir sonuçtan Dikkat edilirse hemen hemen tüm ülkelerde bu kesimi temsil edenlerin sosyal yaşam hizmetleri, konutları, yararlandıkları imkânlar vb. hep daha farklıdır. Daha iyi ve daha gelişkin düzeydedir. Oturdukları evlerin, mimari şekillenmelerinden tutalım mahallelerine kadar halktan ayrı, halktan üstün, halktan daha lüks bir hayat yaşarlar. Bunları, kendileri için doğal hak varsayarlar. İktidar ve devletleri gibi, cennetvari bir yaşam sürmeleri bu anlayışın ürünüdür. Bu anlayışla sosyal alan düzenlenir. Ama öte yandan büyük devasa halk yığınları ise tersi bir durumu yaşar. Tüm kentlerin mimari yapılanmaları da, biraz buna göre düzenlenmiştir. Kentin tam merkezinde devletli toplum ve üst sınıf; çevrelerinde daha alt gelirli orta sınıfın yerleşim alanı, en kenarda, varoşlarda ise yoksul halk yığınları… Son on yıllarda ise üst kesimler kentin dışında etrafı beton duvarlarla örülü apayrı bir kent inşa etmiş durumdalar. Sosyal yaşam ve sosyal hizmetlerde ayrım aslında böyle düzenimin Örneğin; sağlık hakkı ve hizmetleri bir toplumu toplum yapan özelliklerden biridir. Sağlık hakkı ve hizmetlerinden mahrum bırakılmak cinayettir. Toplumsal cinayetin başka bir şeklidir Normalde, günümüz dünyasında hukuki düzenlemeler bu çerçevede yapılmıştır. Fakat pratik uygulama bunun zıddıdır. En gelişkin ülkelerin, en modern kentlerinde bile bu böyledir Bu nedenle üst kesim sağlık hizmetlerinden en hızlı, en donanımlı en son teknolojik imkanların kullanıldığı hastane ve doktorlarca hizmet sunulurken, varoşlarda tersi olur… Kuyruk sırası oluşur, hastalar haftalar, aylar, hatta yıl aşırı randevularla ölüme terk edilir.

Bu sosyal adaletsizlik, sosyal dengesizlik ve çarpıldık yaşamın her alanında olduğu kadar, en fazla sosyal boyutlarda kendini hissettirir, gösterir. Sosyal alan üzerinde, önemle durma gereği de bundan ileri gelir. Demokratik Özerklik’in, komünal ve ahlakiliği ile düzenlenecek olan sosyal boyut, bu temel sorunları bilerek, göstererek planlar, düzenlen Toplumu oluşturan tüm toplumsal gruplan, farklı sosyal gruplara eşit düzeyde, en gelişkin imkanlar ile imkan sunmak, bu hizmetlerden yararlanmalarını sağlamak elzemdir.

Sosyal boyutun temel mantığında hizmet vardır. Toplumsal kesimlerin kendilerini gerçekleştirme, im-kartlarını sunma vardır. Spor, sağlık, ulaşım, yerleşim-konut, sanatsal aktiviteler, eğitim, eğlence vb. hizmetler silsilesi vazgeçilmez temel hizmetler olacaktır. Hizmet edilmesi gereken toplumsal kategoriler öncelikli gözetilecektir. Yani toplumsal kimlik, din, kültür farkı gözetmeksizin kadınlar, gençler, çocuklar ve yaşlılar grubu ve kır kesimi de öncelikli gözetilecek kesim olacaktır. Özellikle kırsal kesim bugüne dek bütün sosyal hak ve hizmetlerden mahrum bırakılmıştır.

Sağlık Boyutu

Sağılığını kendi öz imkanları ile koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir. Sağlık bağımlılığı genel bağımlılığın göstergesidir. Fiziki ve ruhi sağlık sorunlarını çözmüş bir toplumun özgürleşme imkânı elinde demektir Genelde devletçiliğin ve iktidarcılığın çok güçlü olduğu, özelde de sömürgeleştirilmiş toplumlarda sağlık sorunlarının yaygın olduğu görülür. Devlettin ve iktidarın bağımlılaştırıcı, muhtaç kılıcı özelliği toplumda bireylerin hastalık yaşamasına ve yaygınlaşmasına vesile olmaktadır. Demokratik Özerklik diğer konularda olduğu gibi sağlık alanında da devlete bağlı olmadan, hatta devlete rağmen sağlık sorunlarını çözme ve bu yönlü hizmetleri geliştirmeyi esas alır.

Sağlık ve sağlık kurumlanın devlet tekelinden çıkarmayı temel görev olarak görür. Aynı paralelde özelleştirerek, insan sağlığı üzerinden kar elde edilmesini, sağlığın kara dönüştürülmesini mutlak anlamda ret eder. Sağlık hakkını ve görevini en gelişkin bir tarzda parasız hizmet olarak öngörür. Bu yönlü maddi ve manevi destek kurumlan uluşturur. Sınıf, hiyerarşi vb. her insana eşit düzeyde hizmet etmeyi temel ahlaki görev olarak belirler. Kadın ve çocuk sağlığına özel bir önemle eğilir. “Sağlıklı kadın sağlıklı çocuktur. Sağlıklı çocuk sağlıklı toplum ve sağlıklı gelecektir” şiarıyla yaklaşır.

Eğitim Boyutu

Ulus devletin, bireyi ve toplumu yabancılaştırma, kendine ihanet ettirme aracı olarak kullanmıştır, eğitim kurumunu. Demokratik Özerklik’in buna karşı temel toplumsal görevi, varoluşun temel araçları olarak kendi eğitim kurumlarını geliştirmektir. İçerik olarak bilimsel, felsefi, sanatsal, dinsel yorumlarını, bilim-iktidar yapılanmasından ayrıştırmaktır…

Bu perspektif ışığında eğitim kurumlarını oluşturur. Maddi güç ve imkânsızlıklarla bireyi kendi kuluna dönüştürme amacının tam aksine, bireyin özgürleşmesini hedefler. Eğitim alanında gelişip serpilmesi için her türlü desteği sunar. Özerk yönetimin oluşturduğu destekleyici eğitim evlerinden yararlanmalarının yollarını daima açık tutar. Eğitimi için her açıdan, maddi ve manevi destek oluşturur. Kapitalist sistemin yaptığı gibi eğitim için bireyden para almaz. Parasal sıkıntılarla eğitimden mahrum bırakmayı, zihinsel kıyım sayar. Çünkü aydınlanmak bir haktır. Bu doğrultuda özellikle yoksul kesimlere yoğun destek ve hizmet vermeyi görev bilir. Öğrencinin barınak sorunlarını çözer, eğitimde dezavantajlı hiçbir kesim bırakmaz.

Kadına Yaklaşım

Demokratik Özerklik, kadın ve kadın sorunlarına pozitif ayrımcılık uygular. Kadının, sosyalliğin temel direği olduğu gerçeğini göz ardı etmez. Sosyal yaşam alanındaki tüm sorunlar belki de ilk olarak en fazla kadında kendini hissettirir. Dolayısıyla eğitsel, kültürel, sağlık, doğum, aile, ekonomi, hukuki güvenceler de dâhil olmak üzere kadına pozitif yaklaşımlar sunar ve politikalar uygular. Özellikle kadına dönük şiddeti çok ciddi bir suç unsuru olarak görür Bu bilinçle, sosyal politikalar oluşturur. Bu çerçevede, kadının tarihten gelen kültürünü güncelde uygulamak amacıyla; kadın kültür kurumları, kadın sanatsal faaliyetler, kadının sosyal sorunlarının çözümlendiği merkezler, kadın örgütlenme kurumlar, kadın sorunlarını izleme ve denetleme kurumları, kadana ekonomik destek kurumlan vb. her açıdan kadına pozitif ayrımcılık uygular. Tüm bu kadın kurumlarına bizzat kadınların üye olmasını sağlar. Kadının kendini gerçekleştirmesi için her alanda zemin hazırlar.

Bununla bağlantılı olarak çocuk kreşleri ve özgür kadın parkları oluşturur. Özgür kadın parklarında, kadın ve çocukların ruhsal, fiziksel ve sağlık alanında her türlü donanım araç ve gereksinimlerini karşılar. Toplum içerisinde yaşanabilecek olan ekonomik, sosyal, aileyi ve benzeri sorunların çözümü konusunda, klasik temelde her şeyi mahkemelere havale etmez. Mahalle meclislerinde, köy komünlerinde bu tür sorunların çözümü ile mükellef, özel birimler oluşturur.

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.